Sel aldı götürdü..

son zamanlarda ne zaman televizyonu açsak sel felaketi haberlerini duyar olduk..
bir gün icerisinde illere düşen yagmur miktarını ögrenince agzımız acık kalır oldu..
yine bir gün ögrendiniz ki işyeriniz, yazlıgınız, eviniz sel suları altında kalmıs..
neden diye sordunuz kendinize.. neden oldu böyle bir felaket?
daha dogrusu bu bir felaket miydi yoksa ihmal ile birlesen bir doga felaketi miydi?
dere kenarlarına yapılan gecekondular, lüks evler, işyerleri, yollar..
her şey ama her sey bir anda sular altında kaldı..
olay yerinden gelen görüntüler hic de hos degildi..
yasanan can pazarını hepberaber gördük..
ne kadar hasar verdi bize bu sel felaketi daha belli degil..
sadece maddi yönden zarar vermedi aynı zamanda tanıdıgımız insanları da aldı götürdü sel bizden..
bizim icin doga sadece orman,akarsu,dere midir?
Nedir?
Dere sadece akmakla kalmaz fazla yagmur suyuna maruz kaldıgında taşar..
Ormanlar bize oksijen sağlamakla kalmaz,ateşe verildiğinde yanar..
Sizce ilkokul yıllarında bize öğretilen bu basit bilgileri hayatımıza geçirebiliyor muyuz?
Hayır..
Dere kenarına okul yapıyoruz, etrafını duvarla çeviriyoruz. Bak sen ne kadar da akıllıyız..
Suyun taşıp duvarı delecegini ya da toprağın suya doymasıyla kabaracagını bilmiyoruz herhalde..
Yaz aylarında sigara izmaritlerini ormanlara atıyoruz.. Sonra yangın çıkıyor.. Bak sen..
Televizyonda yine aldı başını götürdü tartışmalar..
Sorumlu arıyoruz..
Bu ülkede altyapı yokmuş, sorumlular görevlerini yapmıyormuş, iktidar olanlar halkı suçluyormuş, asıl suçlu kimmiş ya da neymiş biliyor musunuz?
”Küresel ısınma”
Bir de yargı bize yardım etsin diyorlar.. Karar almalarını geciktiriyormus yargı.. Ve bazı yasaları veto ediyormus..
Ben en çok sunu merak ediyorum..
Kardeşim su ülkede kimse görevini yapmıyorsa biz nasıl ilerliyoruz?
Bu ülkenin çalışan insanları bir gününü nasıl geçiriyor?
Her seyi sorunmus bu ülkenin..
Kör topal ilerleyen bir ülkeymiş bizim ülke..
Öylesine işler yapılırmışş, sadece yapmış olmak için..
yine hevesim kırılıyor, enerjim tükeniyor..
hayallerle dolu bu Türk genci sel felaketiyle yine ülkenin gerçek halini gördü..
Ve bir kez daha hayal kırıklığına uğradı..
 

Ne oluyor?

Haberleri izliyorum..
Gündemde öne cıkan gelismeleri takip ediyorum..
Fakat yine canım sıkılıyor..
Töre cinayeti haberini izliyorum da ondan..
Örümcek beyinli insanların yarattıgı tabloyu görüyorum yine..
Mardin’deki katliamın izleri henüz silinmemisken, Türkiye’nin diger yerlerinden töre cinayeti haberleri gelmeye devam ediyor..
Erkek arkadasıyla bulusmaya gittigi icin öldürülen genc kızlar..
İstemedigi kisiyle zorla evlendirildigi icin 9. kattan ölüme atlayan kadın..
Ne oluyor ya bize?
Nedir bu namus kavgası..
Neden öldürürsün ki bir insanı?
Nasıl olabilir böyle bir sey..
İletisimsizligin sonuclarını hepimiz görüyoruz..
Konusmak yerine silahlarımıza sarılıyoruz..
Merak ediyorum, bu olayları işleyen insanlar nasıl uyuyabiliyorlar?
İnanılır gibi bir sey degil..
Bu insanlara kim bu gücü veriyor?
Erkek egemen toplumda kadınların cektigi cile..
Erkek gidip kız arkadasıyla bulustugu zaman namus diye bir sey ortalıkta yok..
Peki erkeklerin namusu yok mu?
Ben anlamadım bunu
”Namus” kelimesi sadece bayanlara has bir olgu mu?
Nedir yani?
Bu kadar soyut bir kavram üzerinden yapılan somut hareketleri anlamak mümkün degil..
Beyinler özgür olmalı ve dogmatik degerler tarafından kusatılmamalı..
Bence bu problem egitimle falan cözülmez..
Herkes ” İnsanlıga Giris 1 ,2 ,3 ,4,..” gibi dersler almalı..
Hatta bu egitim senelerce sürmeli..
Ya da töre cinayeti nerelerde cok yüksekse devlet ailelere ücretsiz olarak psikolojik danısmanlık vermeli.. 
Önce insan olmayı ögrenelim ki, insanca davranalım degil mi?
Egitim, bu sorunu neden cözemez?
Cünkü bu ülkede hala egitim baslı basına bir sorun ..
Cözülmüs bir problem degil..
Yine icim sıkılıyor..
Ve diyorum ki..
Adaletin bu mu dünya ?! 

Yardımseverlik..

Gectigimiz hafta BBP lideri Muhsin Yazıcıoglu ve beraberindeki 5 kişi içinde bulundukları helikopterin düşmesi sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi..
Bu olaydan Türkiye nasıl haberdar oldu?
 
İHA Sivas muhabiri İsmail Güneş 112’yi aradı, telefonun diğer ucundaki acil servis görevlisi emniyete haber verdi, tahmini yer tesbiti yapıldı ve arama kurtarma calısmaları basladı..
 
Hepimizin bildigi gibi Sikorksy helikopterleri, arama kurtarma ekipleri ve yaklasık 3000 kişilik ekip arama kurtarma calısmalarına katıldı..
 
Saatler gecmesine ragmen enkaza ulasılamamıştı.. Ta ki yardımsever köylüler sıcacık evlerinden kalkıp arama kurtarma calısmalarına katılana dek.. 
Bu insanlar bir süre sonra donma tehlikesiyle karsı karsıya kaldılar ve aralarından birkacı hastaneye kaldırıldı.. Köy korucularından bir tanesi Habertürk ile gerceklestirmis oldugu canlı telefon baglantısında sunları söyledi ” BBP liderine büyük bir sevgi,saygı duyuyorduk, helikopterinin düştüğü haberini alınca biz de calısmalara katılalım diyerek köyümüzden buralara geldik”
 
47 saat sonra 17 köy korucusu enkaza ulaşmıştı fakat bir kişinin kayıp oldugunu söylediler.. Yapılan çalışmalar sonucu kayıp olan kişinin muhabir oldugu ortaya cıktı.. Saatler sonra onun cesedine de ulasıldı.. Kurtulmak icin koltugunu kızak olarak kullanıp 500 metre kadar ilerleyebilmis.. Fakat çetin hava kosulları kurtulmasına izin vermedi..
 
Şimdi benim anlamadıgım bir sey var..
 
Nasıl oldu da bu köy korucuları gidip enkazı buldular da saatlerce calısan üst düzey arama kurtarma ekipleri bunu basaramadılar?
 
Trajik olan bir sey de Kayseri Valisi daha hicbir sey belli olmadan enkaza ulasıldıgını ve yaralıların hastanede olduklarını haber vermesiydi.. Halbuki bu haberin gercekle hicbir ilgisi yoktu..
 
Krizi yönetmek konusunda daha ne kadar cok yol katetmemiz gerektigini bu olay gösterdi sanırım..
 
Kriz masaları varolan bir sorunu çözmek için kuruluyor fakat bizim kriz masalarımız sanki yeni krizler üretmek icin kuruluyor.. Ne oluyor sonra? İnsanlar bir de kriz masasının krizleriyle ugrasmak durumunda kalıyorlar bu da vakit kaybına neden oluyor..
 
Vefat edenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsaglıgı diliyorum..
 
Umarım bu kazadan gerekli dersler alınır ve gerekli politikalar uygulanır..
 

Bir de bunu okuyun..

Miting sonrası gözaltına alınan öğrenci konuştu

 
 
 
 
 

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın dün Aydın’da konvoyu geçerken ‘Allah cezanızı seçimlerde verecek’ diye seslendiği iddiasıyla gözaltına alınıp daha sonra ailesine teslim edilen 13 yaşındaki M.S.Ö. şok iddiada bulundu.

Boynundaki tırnak izi ve kızarıklıkları gösteren M.S.Ö. olayı, “Başbakan Erdoğan elini enseme koydu ve sıktı. ‘Neden yapıyorsun niye dedin’ gibi sorular sordu. Ben de söyledim. Ondan sonra ‘Bırakın gitsin’ dedi. Ama korumalar tartaklayarak aldılar beni. O esnada bir itişme vardı başbakanın eli omzumdayken oldu” dedi. M.S.Ö. ve ailesi savcılığa suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor.

M.S.Ö. bu sabah saatlerinde ise babası Ahmet Ö. ve avukat Barkan Kalınomuz ile birlikte Aydın Adliyesi’ne giderek, Başbakan Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla savcıya ifade verdi. M.S.Ö. savcılıkça serbest bırakıldı.

ERDOĞAN’A ŞOK SUÇLAMA

Başbakan Erdoğan’ın seçim otobüsünü durdurtup kendisini korumaları tarafından kargatulumba yanına getirttiğini öne süren M.S.Ö. şu iddialarda bulundu:
“Biz arkadaşlarla basketbol maçı için kapalının (spor salonu) önünde toplanacaktık. Ben erken gitmiştim, ‘Allah cezanızı seçimlerde verecek’ gibi bir şeyler söyledim. O olaydan sonra beni yanına çağırdı korumalarıyla birlikte. Korumaları beni tartaklayarak seçim otobüsüne bindirdiler. Birinci basamağa çıktım. Başbakan Erdoğan sol elini enseme koydu ve sıktı. Ve orada tahribata yol açtı. Korumalar arkamdaydı. Birisi kilodumdan çekiyordu. Vatandaşlar vardı etrafta. Ve sıktı. ‘Neden yapıyorsun niye dedin’ gibi sorular sordu. Ben de söyledim. Ondan sonra ‘Bırakın gitsin’ dedi. Ama korumalar tartaklayarak aldılar beni. O esnada bir itişme vardı, Başbakan’ın eli omuzumdayken oldu. Arkadaşlarım görmedi. Etrafımda sadece vatandaşlar vardı. Bir tane çocuk bana vurdu. Başka tepki gösteren yoktu. Bir tane koruma polis arabasına bindikten sonra vurdu. Sonra Çocuk Şube Müdürlüğü’ne gittik, hastaneden rapor alındı. Dün akşam oldu. Bugün de adliyeye geldik.”

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAKLAR

Başbakan Erdoğan‘a hakaret suçlamasıyla gözaltına alınıp serbest bırakılan öğrencinin ailesinin avukatı Barkan Kalınomuz, kendisine verilen talimat doğrultusunda Başbakan Erdoğan hakkında, çocuk yaştaki M.S.Ö.’yü ‘darp etmek’ suçlamasıyla Cumhuriyet savcılığına yarın sabah başvuracaklarını açıkladı.
Aynı zamanda CHP Aydın Merkez İlçe Başkanı olan avukat Kalınomuz, Aydın Devlet Hastanesi’nden M.S.Ö.’nün ‘darp edildiğine’ ilişkin rapor da aldıklarını söyledi. Barkan Kalınomuz, “Bu raporda 5 santimetre uzunluğunda, 2 milim derinliğinde tırnak izleri olduğu yer aldı” dedi.

“GÖZALTINA ALMA HUKUKSUZ”

Avukat Barkan Kalınomuz, ayrıca M.S.Ö.’nün ‘Devlet büyüklerine hakaret’ suçlamasıyla gözaltına alınmasının da hukuksuz olduğunu öne sürerek, “O sözler, bir partinin genel başkanına temenni içermektedir. Başbakan o otobüste olduğu sürece, Başbakanlık sıfatını değil, AKP Genel Başkanı sıfatını taşımaktadır” diye konuştu.

Bu arada dün Başbakan Erdoğan‘a hakaret ettikleri iddiasıyla gözaltına alınan diğer iki kişi de savcılıkta ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Ne günlere kaldık..

‘Hitler misin, Mussolini misin’

Mersinli çiftci Mustafa Kemal Öncel’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mersin mitingi öncesinde ‘tedbiren’ karakolda ‘misafir edilmesine’ milletvekilleri sert tepki gösterdi

Anka’ya konuşan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Mustafa Kemal Öncel’e yapılan muameleyi ‘vatandaşın hürriyetine el koymak’ ve ‘millete gözdağı vermek’ diye nitelendirirken “Kimsin de vatandaşın hürriyetine el koyuyorsun, İspanya kralı Carlos musun (muhtemelen İspanya diktatörü Franco), Mussolini misin, Hitler misin?” diye sordu.
CHP milletvekili Ali Rıza Öztürk ise, TBMM’ye konuyla ilgili bir soru önergesi verdi. Önergede “Haberler doğru ise Mustafa Kemal Öncel’in gözaltına alınmasının gerekçesi ve yasal dayanağı nedir? Öncel ’in gözaltına alınmasının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile daha önceden bir diyaloğa girmesi ile ilişkisi var mıdır? Gözaltı işlemi Öncel ’in, Başbakan ’ı protesto edeceğine ilişkin bir duyum üzerine mi gerçekleştirilmiştir” soruları yöneltildi..

Rabbim sen nelere kadirsin ..

Ahsen Unakıtan “Bakan’ı bizlere bağışladığı için rabbime şükrediyorum. Grip sebebiyle başvurduk hastaneye. Bakan’ın şekerini yüksek bulunca apar topar anjio ve derken damarlarının tıkalı olduğu söylendi. Bakan ‘eğer benim by-pass olmam gerekiyorsa, ben olurum’ dedi. Artık ben millete mal oldum, sadece sana ait değilim, bundan sonra milletin de Unakıtan’ıyım ben dedi. Rahatsızlığını zor kabullendim, şoka girdim. Ya Rabbi, nerede olursa iyi olur, bir şey düşünemiyorum. Sen bana doğru yolu, bizim için hayırlı olacak yolu lütfen göster. Beni oraya yönelt diye dua ettim. İçime bir his doğdu, ABD’deki Cleveland diye… Rabbime şükürler olsun. 
O şekilde Amerika yolculuğumuz başladı. Ameliyat çok başarılı geçti. Ameliyat saatinde ölüp ölüp dirildik. Çok şükür o kadar çok sevenimiz varmış ki yüzlerce telefon ve çiçek geldi. Sevgili Cumhurbaşkanı ve Başbakanımız bizi hiç yalnız bırakmadı. Telefonlarımız saniyede bir çalıyordu. Herkese çok teşekkür ediyoruz” dedi.
 
 
 
 

One minute, one minute! Olmaz..

Küresel ekonomik kriz dünya ekonomilerini kasıp kavuruyor..
 
Amerika ekonomik krizi asabilmek icin  milyar dolarlık paketler acıklıyor..
 
Avrupa’nın büyük ekonomileri; Almanya, Fransa gibi ülkeler de bu krizle başa cıkmaya calısıyor..
 
Türkiye bu krize karsı ne yapmaktadır? Ne gibi önlemler alınıyor? Korkarım, bekle ve gör politikası hepimizin sonunu getirecek..
 
Bu krizle birlikte işsizlik daha da artmış, kapısına kilit vuran işyeri sayısı da keza artmıştır..
 
Haberlerde duyduguma göre ekonomik kriz dolayısıyla askere gitmek isteyenlerin sayısı da arttı..
 
İthalat ve ihracat verileri de durumun kötüye gittigini gösteriyor..
 
Ne yani, ” Yazık ” deyip gececek miyiz?  
 
Su an gündem oldukca yogun malum yerel secimler yaklasıyor..
 
O yüzden siyasetcilerin odak noktası oy kazanmaya odaklanmıs durumda..
 
Aramızdan birinin cıkıp ” One minute (!) kardesim bu ülkenin ekonomisi ne durumda ” diye sorması gerekmiyor mu?
 
Yoksa bir gün onu da sustururlar diye soramıyor mu?
 
Korku mu kapladı icimizi son günlerde..
 
Muhalefet yapmak imkansız hale mi geliyor acaba diye sormadan edemiyorum..
 
Bunun olmasına izin vermeyelim.. Sendikaların, işverenlerin, işçilerin, işsizlerin sorunları kapsamlı bir şekilde ele alınması gerekiyor ve bu sorunlara uygun çözümler bulunması gerekiyor..
 
Demesi kolay tabi ya uygulaması .. ?
 
 
PS: Sabah gazetesinde yer alan su haberi okumanızı tavsiye ederim;

Gercekten mi?

Hu huu.. Duydunuz mu Konda‘nın Türkler hakkında yaptıgı arastırmayı? Şimdi efendim, bu araştırma için 6 bin kişiyle görüşülmüş. Türkler ile ilgili ortaya cıkan sonucları şöyle bir sıralayalım;

1) Türkler ” yabancı düşmanı”

2) Ender kitap okur,

3) Kadınları ikinci sınıf olarak görür,

4) Demokrasi konusunda zıt duyguları olan sosyal muhafazakar insanlardır..

Senelerdir yurtdışındaki imajımızı düzeltmeye calısırken ortaya cıkan bu araştırma daha da çok çalışmamız gerektiğini gösteriyor.. İngiliz The Guardian gazetesi anketin sonuçlarını ”tartışmalı” diye nitelendirmiş..

Nasıl olur diyorum.. Gercekten böyle mi Türkiye gerçeği.. İçimden bir ses ” Uyan Meral ” diyor..

Çok yol katetmemiz gerekiyor..  Düzenlemeler , değişiklikler yapılmalı.. Eğitim seviyesi yükseltilmeli.. Yeterli mi ki? Hayır.. Asla değil..

Yine o ikileme düştüm.. Bu ülkenin gerçeği yüzüme vurdu yine.. İşsizlik..

İnsanlar evlerine ekmek götürebilmek için ne kadar çok çalışıyorlar.. Umduklarını da alamıyorlar.. Az bir parayla geçinmek zorunda kalıyorlar..

Ne yapmalı? Ne etmeli? Bu ülkenin insanları hakettikleri kazançları elde etmeli.. 

Sadece o degil.. Ataerkil toplum yapısı kadına hakettigi yeri vermemekte.. Cinsiyet ayrımı hala günümüzün önemli bir sorunu.. Bu ülkede hala kadınlarımız töre cinayetlerine kurban gitmekte.. Bu konuda da önemli çalışmalar yapılmalı..  Kadın örgütleri bu sorumlulugun büyük bir parçasını oluşturmaktadır.. Aslında burada hepimize görev düşüyor.. Kadınlar istediklerini yapmakta özgür olmalılar.. Neden kısıtlansınlar ki? Mantıklı bir cevapla karsıma birisi gelene kadar bu düşüncemi savunacagım.. Ki boyle bir cevabın var oldugunu da dusunmuyorum.. O yuzden bosuna ugrasmayın..

Bazen o kadar sinirleniyorum ki toplumda klişeleşen bazı düşüncelere.. Yapıyı kırasım geliyor.. Fakat, böyle gelmiş böyle gidecek gibime geliyor.. İstemiyorum aslında.. Bu düzeni değiştirmek istiyorum.. Ama nasıl, ne şekilde?

Yine düşünüyorum. Düşüncelerimde boguluyorum..

GÖNÜLLÜ OLMAK HAKKINDA..

Cüneyt Ülsever’in gönüllü olmak hakkında yazdığı yazıyı çok beğendim umarım siz de faydalanırsınız..

Gönüllülük insana dair bir erdemdir. BİR insana veya bir kuruma gönüllü olarak hizmet etmek, insana dair erdemlerin en yükseklerindendir.Kaldı ki biz “komşusu açken uyuyamayan” insanlar olmakla övünürüz. Yardımsever bir millet olduğumuzu sağa sola haykırırız. Köyde imece usulüyle iş yaparız.Ancak, galiba gönüllü olmayı pek sevmiyoruz. Dünya Gönüllüler Günü (03.12.08) münasebetiyle Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı‘nın (TEGV) yaptırmış olduğu “Türkiye’de Gençlik, Gönüllülük ve Sosyal Sermaye Araştırması” sonuçları, gönüllü faaliyetlere gönülsüz olduğumuzu gösteriyor.

1 Kasım-22 Kasım 2008 tarihleri arasında, 15 ilin kentsel bölgelerinde 18-35 yaş diliminde yer alan nüfusu temsil eden 748 genç ile yüz yüze görüşmeler ve 6600 TEGV gönüllüsünün davet edildiği ve 724 kişinin doldurduğu internet anketleri sonuçları şunları söylüyor:

Son bir yılda gönüllü faaliyette bulunanlar % 4.8 iken hiçbir faaliyette bulunmayanlar % 95.2! Gönüllü faaliyetlerde bulunanların % 53’ü de haftada 3-4 saatin altında çalışmışlar.

Zaten maalesef, 55 ülke arasında gönüllü faaliyetlere katılanların oranına baktığımızda en geride kalan ülke Türkiye!

Nüfus içinde 18 yaş ve üstü dilimde gönüllü faaliyetlere katılanların nüfus içinde oranı; ABD‘de % 67.8, İsveç‘te % 56.4, Hollanda‘da % 49.8!

Hadi bunlar gelişmiş ve zengin ülkeler diyelim, aynı oran Bosna‘da % 21.3, Kırgızistan‘da % 16, Ukrayna‘da % 13!

Bizde ise sadece ve sadece % 1.7!

Bir ayrım yapar ve sadece kentte yaşayan 18-35 yaş arası nüfusu ele alırsak oran % 7.7‘ye çıkıyor! Ancak, yine sonunculuktan kurtulamıyoruz.

* * *

İnsanlarımız gönüllü faaliyetlere katılmama nedeni olarak çeşitli gerekçeler gösteriyorlar, ama zaman ve para en önemli katılmama gerekçeleri!

Zaten, deneklerin % 59.4‘ü çeşitli hayır kurumlarına yaptıkları parasal yardımların yıllık 50 YTL ve altı olduğunu bildiriyor. Bağış yapanların % 75‘i de 500 YTL ve altında bir miktarı yıllık bağış olarak verdiklerini söylüyorlar.

Gönüllü çalışma yapanların tercih ettikleri alanlar ise eğitim, çocuklar, gençler ve kadınlar.

İnsanlar en fazla yaşadıkları çevrenin sorunlarına çare bulmak için gönüllü faaliyette bulunuyorlar. Yeni yetenekler kazanma, yeni insanlarla tanışma diğer gönüllü olma nedenleri.

Belirli bir kuruma yardım etme, boş zamanlarını değerlendirme, kendine ihtiyaç duyulduğunu hissetme, iş bulma ve deneyim kazanma da gönüllü olma nedenleri.

* * *

Gönüllü çalışmayı bir başkası için zaman ve para harcama olarak tarif ederken gönüllü faaliyette bulunanların kendilerine de yeni değerler kattıklarını bu araştırma sayesinde öğrendim.

Gönüllü faaliyette bulunanlar kendilerine çok daha olumlu bakıyorlar.

Gönüllülük, norm ve değerlere önem vermeme olarak tarif edilen anomi duygusunu azaltıyor.

Gönüllüler geleceğe yönelik norm ve değerlere daha fazla inanıyorlar.

Gönüllülük, insanımız arasında eksikliği çok hissedilen güven duygusunu da artırıyor.

Üstelik, gönüllülerin empati duygusu daha yüksek!

* * *

Gönüllü olmaya gönül veren insanımız az, hem de pek az!

Halbuki, gönüllü faaliyet gösterenler kendileri de kazanıyorlar.

Gönüllü çalışmalar alanında göz nurlarımızdan birisi TEGV!

Genel Müdürleri Nurdan Şahin nezdinde tüm çalışanlarına bu araştırma ile bizlere yeni bir ufuk açtıkları için çok teşekkür ederim.